zahidekoska95 @ gmail.com

GENÇLERİ KUŞAKLARA HAPSETMEKTEN VAZGEÇELİM

Son yıllarda sosyal medyada, konferanslarda ve hatta siyasette en sık duyduğumuz kavramlardan biri “Z KUŞAĞI.” 1990’ların sonlarından 2010’ların başına kadar doğan gençleri ifade ettiği söylenen bu kavram, çoğunlukla teknoloji iç içe büyümüş hızlı tüketen, sabırsız ve sorgulayıcı bireylerden oluşan bir nesli tanımlamak için kullanılıyor.

Ancak bu tanımlama gerçekten doğru mu? Sosyoloji ve insan bilimleri, kategorize etmenin doğruluğunu sorgular.

Çünkü bireylerin davranışları, yalnızca doğdukları yıllara değil, içinde yaşadıkları kültürel, ekonomik ve politik koşullarla şekillenir. “ X Kuşağı çalışkan, Y Kuşağı sorgulayıcıdır,          Z Kuşağı teknoloji bağımlısıdır” gibi genellemeler, ne bireysel farlılıkları ne de sosyokültürel bağlamı dikkate alınır.

Küreselleşme ve birey üzerindeki etkisi göz önünde bulunduralım.

Bu gün genç bir insanın tüketim alışkanlıkları ya da iletişim biçimleri, yalnızca “Z Kuşağı” olduğu için mi farklıdır, yoksa küreselleşme, dijitalleşme ve ekonomik belirsizlikler gibi faktörler bu davranışları zorunlu kılmış mıdır?

Örneğin 1995’te doğmuş bir birey İstanbul’da büyürken teknolojiye sınırlı erişimi olmuş olabilir, ancak aynı yaş gurubundaki bir birey San Francisco’da dijital devrimin tam merkezinde yetişmiştir.

Bu iki kişinin aynı kuşağın bireyi olduğunu iddia etmek ne kadar anlamlı?

Z kuşağı gibi kavramlar, toplumda bireyleri belirli özelliklere hapsetme riskini beraberinde getirir.

Bu etiketleme, yalnızca önyargıları pekiştirmekle kalmaz, aynı zamanda “siz böylesiniz” diyerek sorumluluklarını ve potansiyelini görmezden gelir.

Oysa her birey, içinde yaşadığı çevre ve aldığı eğitimle şekillenir; bu şekillenmenin bir zaman aralığına sığdırılması oldukça indirgemeci bir yaklaşımdır.

Bize kuşak olup, gerçek sevgiyi aktaramadığımız bir kuşak.

Çünkü tutunmak için, sevgiden yoksun bir kuşak olduğundan kaynaklanmaktadır.

Şimdi yönünü şaşırmış bu gençlerimiz her ne kadar internet çağı olsa da bu yüzyılın suçluları yapmadığı gibi teknolojiyi doğru kullanmalarında yardımcı olmakta vazifemiz arasında olmalıdır. Sadece bizlerin Z kuşağı etiketi verdiği bir kuşak var.

Eskilerin deyimiyle “gençler bir akarsuya benzer hangi tarafa yönlendirirsen o yöne akar”

Şimdi karşımızda yönünü şaşıran kuşak var. Bir dönelim 1980’li yıllara, akşam ocak başında ateşin çıtırtılı sesinde alevlerin dansını izlerken.

Aile büyüklerinin anlattığı hikayeler hem yol gösterici hem de çocuklarla hoş bir zaman dilimi ve anılarda güzel izler bırakırdı diyen bireylerin kuşaklarıdır. Takdir edersiniz ki her çocuğun kalbinde kendinden büyük bir çocuk vardır. Z kuşağı diye adlandırdığımız kuşak, aslında bizim çocuklarımız. Bizim neslimiz ve bizlerin devamıdır.

Bu gün gençler, geçmiş nesillerin modern versiyonlarıyla yüzleştirilmektedirler.

Gelecek kaygısı, işsizlik, çevre sorunları gibi meseleler, yalnızca bir kuşağın problemi değil insanlığın ortak sorumluluğudur.

Nasıl ki çocuklarımıza doğduğunda verdiğimiz isimle beşikten mezara kadar değişmiyorsa, gençlerimizi nasıl adlandırırsak öyle yaşamlarına yön vermeleri konusunda teşvik etmiş oluyoruz.

Bizim gençlerimiz 6 Şubat depreminde tek yürek olan yardımlarla birlikte yüreğindeki tüm sevgiyi deprem bölgesine gönderen, mutsuzluğun içinde mutluluk çıkaran duyarlı gençlerimizdir.

Sahip çıkalım gençlerimize umudumuz gençlerimiz, geleceğimiz pırlantalarımız.“ Kendi özünde ilişkisi olmayan gerçek anlamda kimseyle ilişkisi olamaz” der.

Büyüklerimiz, beşikten mezara çekirdekten yetiştirelim ki kaç yaşında olursa olsun iz bıraksın zihinlerinde.

Gençleri belirli etiketlerle tanımlamak yerine, bu ortak sorunlara nasıl çözüm üretilebileceğimize odaklanmak daha anlamlı olacaktır.

Sonuç olarak, Z kuşağı diye bir kuşak yoktur; dijitalleşme çağının içine doğmuş ve dünyanın hızla değişen dinamiklerine ayak uydurmaya çalışan bireyler vardır.

Onlar “kuşak” kategorileriyle sınırlanmak yerine, birey olarak anlamaya çalışmak ve desteklemek daha önemlidir.

KUŞAKLAR DEĞİL, İNSANLIK BİR BÜTÜNDÜR.